Bağlantı adresi verdiğim çoğu yazı/etkinlik İngilizce. Umarım kısa zamanda bunların Türkçe çevirileri, hatta daha iyisi Türkçe özgün yazılar/yayınlar/etkinlikler olur ve onları da paylaşabilirim.

27. İklim Değişikliği Taraflar Konferansı (COP 27) 7-18 Kasım 2022’de Mısır’da yapılacak. İklim değişikliği eğitimi (İDE) son birkaç yıldır bu konferanslarında giderek artan bir yer buluyor. Bu yıl da öyle olacak gibi. Nitekim UNFCCC ile UNESCO, 26 Nisan 2022’de COP 27 öncesinde İDE’ye ilişkin tartışmalar hız kazansın diye önemli bir internet semineri dizisi başlattı. Bu seriye ilişkin izlenimlerimi düzenli olarak paylaşacağım. Türkiye’deki eğitimcilerin ve eğitimi izleyen paydaşların da bu seriyi takip etmesini öneririm.
“COP 27’ye doğru sosyal dönüşüm için iklim değişikliği eğitimi” başlıklı dizi kapsamında, COP 27’ye kadar her ay bir, toplam sekiz seminer düzenlenecek. Bu seminerler iklim değişikliği eğitimi başlığıyla yer alsa da Birleşmiş Milletler bir süredir birbirini etkileyen ve tetikleyen üç krizi bir arada ele alıyor: iklim değişikliği, biyolojik çeşitlilik kaybı ve kirlilik. Varoluşsal bu krizlere karşı, toplumların ihtiyaç duyduğu bilgi, beceri, değer ve tutumları edinmelerini sağlamada eğitimin rolünü çeşitli yönleriyle tartışmaya açıyorlar.
Bu seminerlere ilham olan bir başka etkinliğe de kısaca değineyim. 17-19 Mayıs 2021’de Berlin’de düzenlenen ve 2020-2030 yol haritasının açıklandığı UNESCO Sürdürülebilir Kalkınma İçin Eğitim Dünya Konferansı öncesinde de seminerler düzenlenmişti. Bu öncül seminerleri, konferansı ve konferans sonunda yayımlanan Berlin Deklarasyonunu incelemenizi öneririm.
Yazımın ana konusuna döneyim. “COP 27’ye doğru sosyal dönüşüm için iklim değişikliği eğitimi” seminerleri, UNFCCC ve Kuzey Ren-Vestfalya Alman Bölgesel Hükümeti tarafından kurulan İklim Güçlendirme Eylemi Merkezi’nin UNESCO ile işbirliğiyle düzenleniyor. İklim Güçlendirme Eylemi Merkezi’nin amacı, eğitim yoluyla kamu bilincini artırmak, halkın bilgiye erişimini ve iklim değişikliği eylemine katılımı teşvik etmek. Hem İklim Güçlendirme Eylemi (Action for Climate Empowerment – ACE) hem de Bonn’da kurulan İklim Güçlendirme Eylemi Merkezi çok önemli ama ayrı blog yazısı olmayı hak ediyorlar.
İlk seminer “#1: İklim değişikliği eğitimi sosyal dönüşüm için neden önemli?” başlığıyla dün yapıldı. Eğitimin iklim krizini ele almada ve toplumların yeşil geçişi (green transition) için iklim eylemini teşvik etmedeki rolü dört konuk tarafından tartışıldı. Konuklara aşağıdaki sorular yöneltildi:
- İklim krizine karşı kilit/kritik bir yanıt olarak eğitimin rolü nedir ve dönüştürücü iklim değişikliği eğitimi nasıl olmalıdır?
- Ülkelerin iklim değişikliği eğitimini eğitim politikalarına ve öğretim programlarına entegre etmede karşılaştıkları zorluklar nelerdir? Bu zorlukların üstesinden nasıl gelinebilir?
Güzel ve önemli sorular. Bizler bu sorulara Türkiye için nasıl yanıt verirdik? Yanıtlarınızı buradaki mini ankete eklerseniz çok sevinirim. Öğrenmeye can atıyorum.
“#1: İklim değişikliği eğitimi sosyal dönüşüm için neden önemli?” seminerini UNESCO Barış ve Sürdürülebilir Kalkınma Eğitimi Birimi Direktörü Vibeke Jensen açtı. Ardından UNFCCC İletişim Direktörü Ina Parvanova konuştu. Son olarak UNFCCC Strateji ve İlişkiler Birimi Yönetimi Proje Sorumlusu Maria Laura Viñuela söz aldı. Panelin moderasyonunu da UNESCO’nun Sürdürülebilir Kalkınma için Eğitim Bölümü Lideri Alexander Leicht üstlendi. Bu isimlere ve birimlere aşina olmamız için paylaşıyorum. Açış konuşmalarında daha önce yapılan bazı araştırmalardan özet bulgular paylaşıldı. Gezegenimizin ihtiyaç duyduğu dönüşümün sağlanmasında kritik eşik için önemli unsurlardan birinin İDE olduğu belirtildi. Eğitim tek çare değil elbette ama önemli bir etkileyici unsur.
Konuklar ise UNFCCC Resmi Gençlik Meclisi (YOUNGO) üyesi Saher Rashid Baig, Malezya Uluslararası İslam Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Dzulkifli Abdul Razak, küresel sendika federasyonu olan Education International‘da (EI) Eğitim, Politika ve Savunu Direktörü olan Antonia Wulff ve Cebelitarık Hükümeti Sürdürülebilir Kalkınma ve Gelecek Nesiller Temsilcisi Prof. Dr. Daniella Tilbury‘ydi.
Saher R. Baig dönüştürücüİDE’yi gençlerin tüm süreçlere etkin ve anlamlı katılımını dahil eden bir eğitim olarak tanımladı. Gençlerin hazırladığı İklim için Gençlik Manifestosunu hatırlattı. Bu manifesto, COP 26 öncesinde İtalya’da yapılan, 186 ülkeden 400 genç delegenin katıldığı Youth4Climate: Driving Ambition Summit sırasında onaylanıp COP 26’da paylaşılmıştı. Saher, dönüştürücü İDE’nin her yaş için zorunlu olması gerektiğini de belirtti. Eğitim denince akla sadece gençlerin gelmesini eleştirerek İDE’ye en çok karar vericilerin, yetişkinlerin ihtiyacı olduğunu ekledi. İDE geliştirilirken toplumsal cinsiyet eşitliği, işbirliği, kapsayıcılık, yerli topluluklara ait bilgilerin entegrasyonunun önemine de değindi. Saher’e göre geliştirilecek İDE’de belirli unsurlar ortak olsa da yerel dillere çevrilmeli ve kültürel bağlama oturtulmalı.
Dzul Razak‘a göre dönüştürücü İDE disiplinlerarası, kolektif ve kapsayıcı olmalı. Değerleri ve çatışmalı konuları mutlaka içermeli. Dzul için en kritik unsurlardan biri İDE’yi sınıf dışına çıkarmak. İklim değişikliğinin etkilerini, etkilere karşı geliştirilen çözümleri, biyolojik çeşitliliğin ekolojik ve sosyal dayanıklılık için önemini yerinde ve okul dışında görmenin elzem olduğunu belirtti. Bunun yanı sıra ortak bir zemin için herkesin mutlaka bilmesi gerekenlerin de netleşmesi görüşünde. Bence ortak zemin konusunda herkesin kafası karışık. Dzul, herkesin problemi haline dönüşen bir sorunun günün sonunda hiç kimsenin sorunu olmadığı anlamına geldiğini söyledi. Bunu, kültürel/yerel bağlamın İDE için ne kadar önemli olduğunu belirtmek için yaptı. Malezya’da buzulların eridiğini bilmek elbette önemli, ancak bu sorunla değil sellerle karşı karşıyalar. İDE’nin yerele göre ele alınması gerektiğini düşünüyor.
Antonia Wulff öğretmenlerin çok kritik bir paydaş olduğunu belirterek başladı yanıtına. Ne de olsa eğitim sendikaları federasyonundan. Ülkemizdeki sendikalarda henüz İDE için bir harekete rastlamadım. Belki vardır ama kamuoyuna yansıyan olmadı. Belki o da vardır ve ben kaçırmışımdır. Umarım. Antonia konuşmasında EI’nın COP26 öncesinde hazırladığı ve bence son derece önemli olan Herkes için İklim Değişikliği Eğitimi Manifestosunu hatırlattı. Dzul’un eğitimi sınıf dışına taşıma yaklaşımını anladığını, bununla birlikte sınıf içinin de yeniden talep edilmesi gerektiğini düşünüyor. Sınıfa hakkı yeniden verilmeli, bunun için de öğretmenin özne olduğu kabul edilmeli. Öğretmenin özne olma hali ile ne kastedildiğine ilişkin Öğretmen Ağı’nın “Burası Tamamen Bizim” raporuna bakılabilir. Antonia için nitelikli eğitim okuldan mezun olan herkesin iklim okuryazarı olmasını sağlamalı, tartışmalı konular mutlaka ele alınmalı. Hemfikirim. Bu meseleleri enikonu tartışmadan nasıl çözüm bulunabilir ki? Hemfikir olmakla birlikte bugün içinde bulunduğumuz siyasi ortamda sınıf içinde tartışmalı konuları ele alabilmek önemli bir mesele.
Daniella Tilbury COP 26’nın önemli etkinliklerinde moderatör görevi üstlenmişti. İkimiz de Dünya Doğa Koruma Birliği‘nin (IUCN) Eğitim ve İletişim Komisyonu (CEC) üyesiyiz. Ben mütevazı bir üyeyim tabii. Daniella, IUCN CEC yayını olarak 2002’de çıkan Education and sustainability: responding to the global challenge kitabının yazarlarından biri. Bugün verilen İDE’nin ağırlıkla “öğretme/öğrenme” üzerine kurulu olduğunu, dönüştürücü özelliğinin neredeyse hiç olmadığını düşünüyor. Hali hazırda çok yoğun olan öğretim programlarına konu eklenmesinden ibaret genelde yapılanlar. Biz de bu duruma Şebnem Feriver Gezer‘le birlikte yazdığımız Eğitim İzleme Raporu 2021: Eğitimin İçeriği dosyamızda geniş yer vermiştik. Gençler de şikayetçiler ve 2018’den bu yana iklim eylemleri düzenliyor, eğitimin dönüşmesine yönelik kampanyalar yapıyorlar. Daniella’ya göre İDE dünyanın ne durumda olduğunun yanı sıra nasıl olabileceğine ilişkin öğeler içermeli. Hatta daha çok bu ikincisini. Ne doğru! Eğitimde iyi örneklerden, umut hikayelerinden pek eser yok. Olanların bir kısmı ise yüzeysel. Eğitimde genel geçer, sıradan ve anlamını yitiren mesajlar verildiğini düşünüyor. Örneğin “geri dönüştürün” mesajı. Bu adıma gelene kadar geri dönüşüme ihtiyaç kalmaması için yapılması gerekenlere odaklanılması gerektiğini paylaşıyor. Daniella’ya göre ne durumda olduğumuza dair bilgi çok ve gençler bu bilgiye erişebiliyorlar, ancak içinde bulunduğumuz topluluğu nasıl dönüştürebileceğimize ilişkin bilgi de beceri de eksik. İDE bu bilgi ve becerileri sağlamalı.
Alexander seminerin ikinci sorusunu konuklara yöneltmeden önce izleyenlere sordu: “Ülkelerin İDE’yi eğitim politikalarına ve öğretim programlarına entegre etmede karşılaştıkları zorluklar nelerdir?” İzleyenlerin çoğu “siyasi irade eksikliği” yanıtını verdi. Politik ve ekonomik çıkarlar, finansman eksikliği, yoğun öğretim programları da çok seçildi.

Antonia IE’nin yaptığı iki araştırma sonucuna değinerek ülkelerin iklim değişikliği stratejilerinde eğitimin çok az yer aldığını ve öğretmenlerin farkındalığı güçlü olsa da hazır bulunuşluklarının az olduğunu belirtti. Öğretmen eğitimlerini çok önemsiyor ve öncelikli buluyor. Çözüm olarak öğretim programında değişiklik yapılmasını, iklim değişikliğinin tüm öğretim programlarına yayılmasını öneriyor. Antonia’ya göre hazır bulunuşlukları az olsa da öğretmenlerin özerkliğinden, bağımsızlığından asla vazgeçilmemeli, eğitimle ve meslektaş dayanışmasıyla güçlenmeleri desteklenmeli. Engeller arasında öğretmenin üzerindeki ağır baskıya da vurgu yaptı. Bunu salgında hepimiz daha iyi gördük sanıyorum. Çok yapılandırılmış bir öğretim programını uygulamak zorundalar, standart test baskısıyla karşı karşıyalar, siyasi baskı da hayli yüksek.
Dzul ise yapısal sorunlara ağırlık verdi ve bence bugün herkesin sorduğu ve sorması gereken soruları ortaya koydu: Okul bugün nasıl bir yer olmalı? Eğitim bugün nasıl olmalı? Hatta bunun ötesine de geçerek okula ihtiyaç olup olmadığını sorguladı. Son derece kıymetli bir soru. Ivan Illich’in Okulsuz Toplum kitabına da atıf yaptı. Pek sevdim. Ben okulun önemine inanan ve okula büyük bir değer atfeden biriyim. Ancak okulsuzluğu tartışmanın da okulu tartışmak için çok önemli bir adım olduğunu düşünüyorum. Dzul’un açmak istediği alan da zaten okulun her yer olduğu. Her yerde öğrenebiliriz. Doğadan öğrenebiliriz, hatta öğrenmeliyiz. Dzul’un bahsettiği yapısal sorunlardan biri de parçalı öğrenme anlayışı. Buna tıp öğretiminden örnek verdi. Rektörü olduğu üniversitede dersleri ayırmayı bırakmışlar. Beyni, kalbi vb. ayrı derslerde öğrenmiyorlarmış. İnsanı bir bütün olarak öğreniyorlarmış. Bugün eğitimin en önemli sorunlarından birini bu parçalanmış, indirgemeci öğretim anlayışı olarak görüyor. Dzul’a göre tıp öğretiminde yapılan bu dönüşüm eğitim alanının tamamında olmalı. Son olarak da eğitimin özelleştirilmesine dem vurdu. Bu çok büyük bir mesele. Türkiye’de de. Ücretsiz, nitelikli eğitim kamusal bir haktır. Dzul bu hakkı her yerde savunmamız gerektiğini paylaştı.
Daniella için en önemli zorluk eğitimin geleceği çünkü ona göre eğitimin nasıl olması gerektiği değil, nasıl olmaması gerektiği konuşuluyor daha çok. Umuda ihtiyaç var, iyi örneklere ve alternatiflere. Daniella eğitimin ayna tutmayı bırakması, bir an önce gelecek alternatifleri üretmeye başlaması gerektiğini düşünüyor. Bunun için de harika bir yayın önermek isterim. UNESCO’nun Futures of Education inisiyatifi için benim de üyesi olduğum Common Worlds Research Collective‘in hazırladığı Learning to became with the world: Education for future survival raporu. Çok kafa açıcı, umut verici bir gelecek alternatifi ve tartışma sunuyor. Daniella için ikinci zorluk da eğitimin disiplinlerarası olmaması. Bununla sadece öğretim programını kastetmediğini paylaştı. Eğitim ortamı, öğretim programı, eğitim politikaları, eğitim yöntemi, eğitim finansmanı vb. politika alanları arasında da kopukluklar var ve bir an önce aradaki köprüler kurulmalı. Köprüleri mekânsal bakarak kurabileceğimizi düşünüyorum. Bunun için de Mekanda Adalet Derneği ile Şehir Dedektifi Gizem Kıygı‘nın yaptığı çalışmalar bana umut veriyor. Daniella’nın paylaştığı son zorluk ise doğa eğitimi. Şaşırdınız mı? Doğaya ve doğa eğitimine ilginin arttığını belirterek doğayla karşılaşma olanaklarının artmasının, doğayla ilişkinin güçlenmesine odaklanan eğitimin tek başına yeterli olmayacağı görüşünde. Ona göre bağlantısalllık ve gündelik yaşamın nasıl dönüşmesi gerektiği eş zamanlı önceliklendirilmeli.
Saher en önemli zorluğun gençlerin etkin ve anlamlı katılımının sağlanmaması olduğunu paylaştı. İDE sadece gençler için olmamalı gençlerle birlikte olmalı. Sadece gençleri de hedeflememeli, yaşam boyu olmalı.
Alexander konuklardan gelen bir soruyu da son soru olarak yöneltti. Eğitimin dönüşümü daha büyük dönüşüm içinde nereye oturuyor? Soruyu kötü çevirmiş olabilirim. Ancak ben şunu anladım sorudan, eğitimde yapılan dönüşüm ne kadar etkili olabilir? Antonia, eğitim, sağlık, gıda vb. olarak ayırmanın baştan hata olduğunu belirtti. Bir arada düşünülmesinin, bunu yaparken de öğrenci ve öğretmen sendikalarıyla dayanışmanın önemli olduğunu ekledi. Dzul, hali hazırda Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarının bu sorunun yanıtı olduğunu paylaştı. Bu amaçlardan eğitimle ilgili olan 4. hedefe tek başına odaklanılamayacağını, odaklanıldığında bunun işe yaramayacağını açıkladı. Daniella, öğretmen ve öğrencilerin etkin ve anlamlı katılımlarının elzem olduğunu düşünüyor. Ona göre bu kritik katılım güç dinamiklerini dönüştürücü bir güce sahip. Saher de tabii ki gençlerin katılımına atıf yaptı. Gençlerin anlamlı ve kapsayıcı katılımı sağlanırsa eğitimin büyük dönüşümdeki etkisinin daha güçlü olacağını düşünüyor.

Seminerin kapanışını UNFCCC’nin ACE ekibinde Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve Gençlik Birim Lideri Fleur Newman yaptı. İkinci seminerle ilgili bilgileri de açıkladı. 31 Mayıs 2022’de ve Türkiye saatiyle saat 15.00-16.00 arasında yapılacak. Seminerin başlığı ise “#2: İklim değişikliği bilgisi eyleme nasıl dönüşür?” Ben orada olacağım bir aksilik olmazsa.
Şimdi bu semineri sindirme ve dostlarımla tartışma zamanı. Şapkam çok. Eğitim Reformu Girişimi, Roots & Shoots Türkiye ve Doğa Oyunları Evi‘nde İDE’ye ilişkin farklı ölçeklerde ayrı ayrı çalışmalar başlattık. Yeni planlar da var. Beni en heyecanlandıranlar gençlerle ve öğretmenlerle birlikte yaptıklarımız ve yapacaklarımız. Bir yandan da İDE alanında çalışan uzmanlarla tanışıyor ve tartışıyoruz. Umuyorum bu yıl hepimizin yaptığı/yapacağı çalışmalar Türkiye’de İDE’nin güçlenmesine önemli katkı sağlar. Haberleşelim, dayanışma içinde olalım.
Sonraki yazıda buluşuncaya kadar sağlıcakla kalın.
Burcu